10 Temmuz 2019 Çarşamba

TRANSANDANTAL MEDİTASYON (2)



TRANSANDANTAL MEDİTASYON (2)

Bu yazıyı, her dakikası zor geçen bir yılın ardından bloğa yeniden yazmam için beni harekete geçiren postacı82'ye armağan ediyorum

Transandantal meditasyonla (Bundan sonra TM) ilgili bir önceki yazıda kendi deneyimlerimden bahsetmiştim. Bu yazının temel argümanı David Wants to Fly ‘David Uçmak İstiyor’ başlıklı belgeselden öğrendiklerim doğrultusunda şekillendi. Kısaca bu çok önemli yapımın TM hareketi konusunda geldiği noktayı özetlemeye çalışacağım.


David, Lynch gibi karanlık filmler yapmak istemektedir; ancak içinde karanlık olmaması buna engeldir. 



David Uçmak İstiyor, Alman yönetmen David Sieveking’in yönettiği, yapımı beş yıl süren bir belgesel. Film okulundan mezun olan genç yönetmen kariyeriyle ilgili hayal kırıklığı yaşarken en sevdiği yönetmen olan David Lynch’in promosyonunu yoğun bir şekilde yaptığı TM’yi öğrenmeye karar veriyor. 

TM tekniğinin yaratıcılığın ve başarının kaynağı olduğu konusunda Lynch’e tam bir güven besleyen David bir TM merkezine yüklüce para ödeyerek, videoya çekilmesine izin verilmeyen ayin eşliğinde meditasyona inisiye edilir. Meditasyonlarında kullanmak üzere hocası tarafından sadece kendisine özel olduğu söylenen bir de mantra tahsis edilmiştir.
David meditasyonlarını düzenli olarak yapmaya başlar. Hayatına bu sayede dinginlik ve mutluluk da -bir süreliğine- girecektir. Bu arada TM hakkında David Lynch’le konuşmak üzere Iowa’ya gider  ve Lynch, konu TM olunca, David’e röportaj yapma şansı tanır. Röportajdan bir süre sonra 2008 yılında Maharishi Mahesh Yogi vefat eder. Hindistan’da gerçekleşen cenaze törenine giden David, burada Lynch’le tekrar karşılaşır. TM hareketinin medyadaki yüzü artık David Lynch olmuştur. Okullarda çocuklara TM öğretilmesi için girişimlerde bulunmakta, dünyanın çeşitli yerlerinde TM merkezlerinin temel atma törenlerine katılmaktadır. 

Filmin buraya kadar olan kısmında TM hareketini över gibi görünen hikâye seyrini değiştirerek ve bizi de ters köşe yaparak bu noktadan sonra eleştirel bir tona bürünmeye başlıyor. Maharishi öldükten sonra yerine geçecek şahsın belirlenmesi için Hollanda'da düzenlenen törene katılan David burada hareketin sahip olduğu sınırsız gibi görünen maddi olanaklara şaşırmış, aynı zamanda da spiritüel görünümlü bu organizasyonda Maharishi'nin yerine geçmek isteyen birbirinden hırslı adayların seçilemediklerinde sergiledikleri gergin tepkilere şahit olmuştur. Artık büyü bozulmuştur. David uçmak yani hakikate ulaşmak ister. 

David'in hakikat yolculuğu tekrar Amerika'ya gitmesini gerektirecektir. Burada TM hareketinden ayrılarak kirli sırları ifşa eden eski TM eğitmeniyle buluşur. Bu kişi David'e kendisine verilen mantranın hiçbir şekilde kişiye özel olmadığını, belli bir sisteme göre verildiğini söyler ve hatta bu listeyi gösterir (Önceki yazıda belirttiğim gibi herhangi bir dilde herhangi bir anlamı olmayan bu kelimeler doğum tarihine göre veriliyor.). Ardından TM hareketine bir milyon dolar bağışlayan varlıklı bir meditatörün evine konuk oluruz. Hareketten artık uzak duran milyoner, verdiği paranın buharlaştığını söylemektedir. TM hareketi düzenli olarak meditatörlerden para bağışı talep ederek bunu dünya barışını sağlamak için kullanacağını iddia etmekte. Barışın nasıl sağlanacağı ise konuyu hiç bilmeyen biri için kulağa çok ilginç gelebilir: Hindistan'dan birkaç yıllığına Iowa'daki Vedik Şehrine getirilen pandit'lerin yoğun meditasyon yapması sayesinde dünya daha barışçıl bir yer olacaktır. Pandit, küçük yaşlarda meditasyon öğretilen, fakir ailelerden, dolayısıyla alt kastlardan gelen profesyonel meditatör anlamına gelmekte. Merkezde kaldıkları iki sene boyunca aylık 200 dolar ücret ödenen pandit'ler bu paranın sadece 50 dolarını alabiliyor. Aylık 150 dolar eğer pandit yeterince düzgün davranırsa sürecin bitiminde ailelere gönderiliyor. Bu arada 163 pandit bu merkezden kaçarak izini kaybettirmiş. Maharishi Vedik Şehri'ne tebdili kıyafet giren David koca kampta sadece birkaç panditin yaşadığını öğrenir. 


Sidhi'lerin yogik uçuşu. Aslında hoplama. 
Lynch'le yeniden görüşerek kafasındaki soru işaretlerini çözüme kavuşturmayı kafasına koyan David bu sefer isteğine çok zor kavuşur. Lynch ısrarlı randevu talebini sonunda kabul edecek ancak David'in zorlayıcı soruları karşısında kendini ve TM hareketini tehdit edilmiş hissederek David'den "defolmasını" isteyecektir. Lynch, bu genç delikanlıya dava açmakla tehdit eder.

Tahmin edileceği gibi bunlar David'in hakikati arama isteğini daha da pekiştirecektir. Meditasyonun beyin üzerindeki etkilerini inceleyen bir merkeze gider. Burada David denek olarak kullanılarak meditasyonun beyin aktivitesi üzerindeki etkileri incelenir. David bir TM mantrasını tekrar ederek bir de kendi rastgele seçtiği Almanca bir kelimeyi yineleyerek meditasyon yapar. Bulgulara göre Almanca kelimeyle yapılan meditasyon daha etkili olmuştur. 

Lafı daha fazla uzatmadan bu yolculuğun nihayetlendiği ve en vurucu darbeyi gerçekleştirdiği yerden bahsedeyim. David'in hakikat yolculuğu onu Himalayaların tepesine götürür. Amacı Maharishi Mahesh Yogi'nin yıllar önce vefat etmiş hocasının, Guru Dev'in izini sürmektir. İşte burada David çok önemli bir bilgiye erişir. En hakiki bilgiye ulaşacağı ashramda karşılaştığı rahip Maharishi'nin ait olduğu kasttan dolayı Guru Dev'in yanında öğrenci olarak değil muhasebeci olarak kalmış olduğundan bahseder. Aynı zamanda meditasyon öğretme ehliyeti olmadığını ima eder. Dahası, Guru Dev'in meditasyon öğretmenin asla para karşılığı yapılmaması gerektiğini ifade etmiş olmasıdır.  

Herhalde bundan sonra TM hareketi üzerine çok fazla bir şey söylenmesine gerek kalmamıştır. Ben de yazımı genç yönetmen Sieveking'in başına gelenlerle noktalayım. Lynch'in avukatları dava açmakla tehdit etseler de neyse ki iş mahkemelere kadar uzanmamış. Ancak belgeselde David'in kullandığı ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla filmde hukuki yönden sıkıntı çıkarabilecek kısımlar atılmış. Daha kötüsü filmin gösteriminin engellendiğine ilişkin de iddialar var. İlginçtir bu filmden haberim olduğu 2017 yılından beri izlemeye çalışıyorum, bu emelime üç gün önce nail olabildim. Ancak filmi izlediğim Vimeo kanalından bir kez daha izlemem mümkün olmadı. Şu anda sadece trailor'ı izlenebiliyor. Bu yazıyı okuyanlar filmi online bulursa yorumlara eklesinler ki biz de bu tuhaf sansüre karşı bir şey yapmış olalım (Bu arada belgeselin Türkçe altyazılı versiyonunun olduğunu hiç sanmıyorum.). 

Yazıyı bitirmeden önce meditasyon hakkında birkaç şey daha söylemek istiyorum. Ben meditasyonun faydasına gönülden inananlardanım. Ancak TM'nin parayla mantra satmasını, tarikatvari ya da kült bir harekete dönüşmesini ve meditasyonun faydalarını abartarak yalancı bilimle destekleme gayretlerini mide bulandırıcı buluyorum. İnsanlara mucize vaat eden hareketlere karşı uyanık olunması gerektiği konusunda ısrarcıyım. Çaresiz insanoğlunu mucize vaadiyle kandıran şarlatanlara karşı bu yazı da benim minik katkım olsun. 


Bir sonraki yazının konusu: Beatles ve Mia Forrow Maharishi’yle. Guru'nun Mia Forrow'u elle taciz etmesinin ardından Beatles üyeleri ashram'ı terk etmeden çok önce. 

26 Mart 2018 Pazartesi

OSHO VE WILD WILD COUNTRY BELGESELİ ÜZERİNE


Bu ismi ilk olarak ne zaman işittim ya da okudum, hatırlamıyorum. Ama bir dönem, zannediyorum 90 sonları ve 2000 başları, Osho’nun kitapları her yerde satılıyor, adı bazılarının ağzından düşmüyordu. Sebebini kesinlikle bilmediğim sezgisel bir şekilde bana hiç cazip gelmediğini hatırlıyorum. Bir gün havaalanında kitapçıda rastladığım iki kitabını satın aldım. Okuyup bitirdikten sonra aklımda kalan tek bir şey bile olmayınca bana göre değilmiş deyip geçtim. Bu deneyimden sonra bir yoga merkezinde dinamik meditasyon diye bir eziyete katılacak ve bunun da bir Osho meditasyonu olduğunu öğrenecektim. Osho’nun üçüncü ve son kitabı olarak Meditasyon’u aldım ama onun da kaderi diğer kitaplar gibi oldu. 
Bu uzun girişi neden yaptım… Birkaç saat önce Netflix’te yayınlanan 2018 yapımı Wild Wild Country başlıklı belgeseli bitirdim. Altı bölümden oluşmuş bu belgesel Osho olarak tanıdığımız gurunun ve müritlerinin öyküsünü anlatıyor. Günümüzde yaşayan tanıkların ifadeleri ve 1980 ve 90’lı yıllarda yaşanmış olaylardan derlenen gerçek görüntülerle dolu bu muhteşem belgesel hareketi olanca objektifliğiyle yansıtmaya çalışmış. Şimdi gelelim o dönemlerde olanlara… 

1990’lardan sonra Osho adını alacak olan, ama o dönemde Bhagwan adıyla tanınan Hintli guru 1980’li yıllarda sekreter olarak atadığı Sheela adındaki müridinin önderliğinde ABD Oregon’da bir komün kurar. Binlerce müridin katkısıyla sürdürülebilir bir şehir meydana getirirler. Kendilerine en yakın kasaba 40 nüfuslu Antelop’tur. Tabii ki tek renk (kırmızı) elbise giyen binlerce tuhaf insanın gelmesi kasabada tedirginlik yaratır. Kısa bir süre sonra kendilerine sanyasin diyen mürit topluluğu seçme ve seçilme hakkını kullanarak bölgenin yönetiminde hak sahibi olacak, Antelop’ta bulunan satıştaki mülkleri alacak ve böylelikle mutlak çoğunluğu oluşturmaya başlayacaktır. Maddi gücünü hızla artıran bu grup hakkında gizli kamerayla alınmış orji görüntüleri yayınlanınca kasabanın tedirginliği iyice artar. Bu arada sanyasinlerin arasında açık evlilik olduğu bilinen bir durumdur ve Bhagwan ve takipçileri dünya nimetlerinden sonuna kadar yararlanmaktadır. Örneğin Bhagwan’ın 90’ın üstünde Rolls Royce’u olduğu, pahalı saatlere ilgi duyduğu bir sır değildir. Kasaba sakinleriyle sanyasinler arasındaki gerilim, grubun oteline bombalı saldırı düzenlenmesiyle artar. Bunun sonucunda sanyasinler silahlanmaya başlar. Artık silahlı muhafızlar her yerde gezmektedir. Bir süre sonra nüfuslarını artırmak için evsizleri toplamaya başlarlar. Bu ani artış bazı sorunları da beraberinde getirir. Ve sonuç olarak madde bağımlısı, şiddet yanlısı ya da türlü davranış bozukluğu olan bireyler komünde rahatsızlığa yol açar. Bunun sonucu olarak da içkilerine bilgileri dışında yatıştırıcı eklenecektir. Bu arada haklarında yasadışı göçmen sokmaktan tutun da biyolojik silah kullanmaya kadar türlü iddialar dolaşmaya başlamıştır. Bütün bunlar olurken işlerin başında Sheela bulunur. Bhagwan topluluktan biraz daha uzak bir yerde vaktini geçirmektedir. Sonradan anlaşılacağı üzere birlikte yaşadığı doktoru Bhagwan’a çok ağır uyuşturucu ilaçlar temin etmektedir. Elindeki gücü doktora ve karısına kaptırmaya başladığını anlayan Sheela, doktorun ortadan kaldırılması gerektiğine hükmeder. Bu işi sadık bir mürit üstlenecektir. Başarısız suikast eyleminin ardından Sheela ve beraberinde 20 kişi gizlice Oregon’u terk eder. Bundan sonra Bhagwan suskunluğunu bozacak, Sheela’yı hırsızlıkla, cinayete teşebbüsle ve daha bilumum iddiayla suçlayacaktır. Sheela da Avrupa’da saklandığı yerden basına demeçler verir. Sonuçta Bhagwan Amerika’yı terk etmek üzereyken uçakta, Sheela da Almanya’da tutuklanırlar. Bhagwan bir süre hapiste kaldıktan sonra ülkeyi terk etmesi şartıyla salınır. Hindistan’a, aşramına gider ve 1991’de ölene kadar burada kalır. Ölmeden önce etrafında müritleri ve sabık doktoru da bulunmaktadır. Hindistan’da Osho adını alır ve bundan sonra hep bu adla anılır. Öldükten sonra bıraktığı vasiyet de şaibeli bulunur çünkü mirasının büyük bir kısmını doktoruna bırakmıştır. Sheela da uzun bir süre hapis yattıktan sonra hayata döner. 
Bir solukta izlediğim bu belgeselin ardından birçok yorum okudum. Bir kısmı ekşi sözlükte bir kısmı YouTube kanalının yorumlarında… Doğal olarak insanlar ikiye bölünmüş durumda. Osho’yu kimse anlayamadı. Onun parmağına bakmaktan gösterdiği yeri görmüyorsunuz diyenlerden tutun da bir şarlatan ve ahlaksız olduğunu söyleyenlere kadar çeşitli düşünceler mevcut. 


                                                    Bhagwan ve Sheela mutlu günlerinde

Öncelikle tarikatvari oluşumları ve insanların inanma ve ait olma gereksinimlerini sömüren her türlü hareketi eleştiren bu mütevazı blogda, belgeselin de yapmaya çalıştığı gibi, haksızlık yapmamaya gayret ederek kendi adıma çıkardığım dersleri yazmak istedim. 
  1. Toplumsal aidiyet, altruizm ve kitlesel hareketler insanın anlam arayışının en temel unsurları gibi görünüyor. Aşırı derecede bireyselleşmiş modern birey saçmalamaya da bir o kadar yatkın. 1968 kuşağının büyüsünü yaşamış bu insanlar büyük ihtimalle o heyecanı, toplumsal hareketi ve ruhu yakaladıklarını düşündüler. Çok ilginçtir, belgeselde gördüğüm tek Hintli Sheela ve Bhagwan’dı. Diğer herkes batılıydı. Bu bağlamda düşünmeden edemedim, acaba Hindistan’ta Osho hareketi Hintli Budistler arasında nasıl bir algı yaratıyor ve popülerliği ne durumda…
  2. Osho dilediği kadar bilge bir insan olsun, doğru şeyler söylesin, bu gibi kitlesel hareketlerin her zaman bazı istismarcıları da içine çekeceğini unutmamak gerekiyor. Sonuçta çığırından çıkmış, insanlara zarar vermiş bir yapı oluşmuş oluyor. Çünkü güç eline geçen kişiyi zıvanadan çıkarabiliyor. 
  3. Bir diğer durum da komünde yaşayan insanların daha sonra dışarıdaki hayata adapte olmaları. Belgeselin karakterlerinden biri bu süreci çok güzel anlatmış. Komun hayatı bir çeşit özgürlük gibi algılanırken insanın hapishanesi olabilir. 
  4. Osho’nun maddeyle ilişkisine katılmam mümkün değil. Altında yatan felsefi neden ne olursa olsun ruhani ve maddi boyutların dengelenmesine inanıyorum. Bir ruhani hareketin dünya nimetlerinden ve maddiyattan elini tamamen çekmesi gerektiği gibi bir inanç Buda da bile yoktur zaten. Ancak bir gurunun elmas saatler takıp onlarca Rolls Royce’a sahip olmasını en hafif tabirle zavallı buluyorum. 
  5. Osho aslında dönemin ruhunu iyi yakalamış bir pop ikonu. İnsanların zaaflarını bilen karizmatik bir şahsiyet. Elbette karizmasının yanında olağanüstü zekası ve bilgeliği de mevcut. Ama maalesef bütün bu özellikler bir şekilde bir araya geldiklerinde bir nevi oksimoron oluyor. Pop ikonu bir guru bana göre olsa olsa bir yeni çağ şarlatanıdır. 
                                         Bhagwan. Ölümünden sonra açık artırmayla satılan Rolex'iyle.

Wild Wild Country herkese tavsiye edeceğim bir belgesel. İzleyip bitirdikten sonra da üzerine çok düşüneceğinizi tahmin ediyorum. Bu gibi kült hareketlerin, tarikatların iç yüzünü gösterecek daha fazla çalışma olmasını dileyerek bitiriyorum. 

18 Ocak 2018 Perşembe

TRANSANDANTAL MEDİTASYON (1)



Transandantal meditasyon (TM) ifadesini ilk kez duyduğumda ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiydim. Annemin düzenli olarak aldığı Kadınca dergisinde çocukken çok sıkı bir hayranı olduğum Anadolu Folk Üçlüsü’nün Doğan Canku’suyla bir röportaj yayınlanmıştı. Doğan Canku transandantal meditasyondan ve bu konudaki deneyimlerinden bahsediyordu. Çocuk aklım ve merak duygumun depreştiğini ve bundan sonra bu ifadeyi duyduğumda dikkat kesildiğimi hatırlıyorum. 90’lı yılların sonunda en sevdiğim yönetmen diyebileceğim David Lynch’in TM uygulayıcı olmasının da ötesinde kurduğu TM vakfı aracılığıyla binlerce insana bu meditasyon yöntemini tanıtmaya kendini adamış olması benim için çok anlamlıydı. Bunca işarete rağmen deneyimin kendisini yaşamam ise on yıllar sonra gerçekleşecekti. Günümüzden bir buçuk sene öncesine…



Şu anda bir yılı aşkın bir süredir transandantal meditasyon uygulayıcısıyım. Bu yazıyı yazma sebebim internet üzerinde konuyla ilgili birinci elden deneyim öykülerinin yok denecek kadar az olması. Bunun yerine bol bol reklam veya ansiklopedik bilgi mevcut. Eğer İngilizce okuyabiliyor ve ısrarcı bir şekilde arama yapabiliyorsanız bazı alternatifler mevcut. Ancak TM hakkında Türkçe yazılmış otantik görüş arama çabam sonuçsuz kaldı. Okumakta olduğunuz bu yazı belki de konuyla ilgili ilk Türkçe deneme.

TM bir öğretici eşliğinde gerçekleşen birebir öğretim sürecini gerektiriyor. İlgilenenler öncelikle ücretsiz tanıtım toplantılarına katılıyor. Bu toplantılarda özellikle TM’nin nasıl işlediğine ilişkin bilgilendiriliyorlar. Üzerinde hassasiyetle durulan unsur, bu meditasyon yönteminin kesinlikle spiritüel ve dinî olmadığı. Aksine TM’nin işleyiş şekli nesnel bir boyutta tanımlanıyor ve bilimsel çalışmalardan yapılan alıntılarla destekleniyor. Bu arada TM bir çeşit mantra meditasyonu. Bunun anlamı şu: Belli bir sözcüğü (mantra) zihninizde tekrarlamak ya da düşünmek suretiyle meditasyon sürecine giriyorsunuz. Benim tanıtım toplantısında aklımın almadığı, sorduğum halde tatminkâr bir cevap alamadığım soru şuydu: Madem bu yöntem spiritüel bir yöntem değil, o zaman bana özel verilecek mantranın özelliği ne? Neden o veya bu değil de özellikle bana özgü o mantra veriliyor? Mantranın seçilişinde nasıl bir yöntem kullanıldığını öğrenemedim. Yalnız, TM’de herkesin kendine özel bir mantrası olduğu söyleniyor. TM yönteminin insanlara huzur, yaratıcılık, bedensel ve zihinsel sağlık gibi saymakla bitmeyecek faydalarından bahsediliyor. Bu arada özel eğitilmiş sidha’ların birlikte aynı anda gerçekleştirdikleri meditasyonların dünya barışını sağlayacağına da inanılıyor.
Ücreti bir hayli yüksek olsa da TM öğrenmeyi çok istediğim için merkezden bir randevu talep ettim. Meditasyon yapmayı pek beceremeyen zihni meşgul biri olarak TM’nin sonunda aradığım meditasyon yöntemini bana sunacağından emin olarak kararımı verdim. Şansıma çok sempatik ve hoş bir hanımefendi bana rehberlik edecekti. Önümüzdeki dört gün boyunca randevulaşarak tamamen boş olan TM merkezinde yüz yüze görüşmeler yaptık. Bu süreçte eğitmenim bana meditasyon yapmayı öğretti. Bu arada bilimsel olduğu söylenen yöntem bildiğiniz Sanskritçe bir ayinle başlamıştı. Eğitmenim pirinç, tütsü gibi bazı törensel sembollerle Sanskritçe bir şeyler söyleyerek ayin eşliğinde bana mantramı fısıldadı. Bu mantrayı hiçbir yere yazmayacak, başkalarıyla paylaşmayacak, sesli olarak söylemeyecek ve hatta meditasyon haricinde aklımdan geçirmeyecektim! Meditasyonun yapılış süreci de benim için çok net değildi. Rahat bir şekilde oturduktan sonra zihnimde mantrayı başlatacak ve sonra hiç kontrol etmeyecektim! Açıkçası başlarda bana verilen bu belirsiz komut çok canımı sıkmıştı. Çok sevdiğim Doğan Cüceloğlu’nun bir solukta okuyuverdiğim nehir söyleşi kitabı “Damdan Düşen Psikolog” kitabında kendi TM deneyimini anlatırken mantrasını içinden tekrar ettiğini ifade ediyordu. Başından beri zihnimde şekillenen meditasyon yöntemi bu şekildeydi. Oysa tekrar etmemem ve kontrol etmemem gerekiyordu. Sonraki günlerde merkeze kontrollere gitmeye devam ettim. Her seferinde bir form dolduruyordum. Kaç kere uygulama yaptım ve deneyimlere ilişkin bazı ayrıntıları yazdığımı hatırlıyorum. Ancak bende bazı değişiklikler olmaya başlamıştı. İçimde büyük bir öfke peydah oldu. Meditasyonlarımı yaparken adeta patlayacak gibi oluyordum. Bir kez orayı hemen terk etmeyi aklımdan geçirdim. Diğer iki seferde hıçkıra hıçkıra ağladım. Eğitmen hanım daha önce böyle bir vakayla karşılaşmadığını ifade etti. Bende büyük bir stres çözülmesi oluyordu. Bu stres çözülmesinin bilimsel açıklamasını beyaz portatif tahtaya kalemle çizmek suretiyle yaptı. Ben pek bir şey anlamasam da eğitmenimin dediği gibi yapmaya devam ettim. Sabah ve akşam yirmişer dakika. Bu sürenin beni çok ciddi zorladığını da ifade etmem lazım. Sabah meditasyonu uyanır uyanmaz değil, daha sonra ama kahvaltıdan önce, akşam meditasyonu da tercihan yemekten önce, saat 17.00 sularında yapılmalıydı. Çalışan bir kimse olduğum için bu ritmi oturtmakta çok zorlandım. Üstelik hiç aksatmamam gerektiği konusu defalarca vurgulandığı için bende meditasyon aksatmak da stres konusu oldu. Bir insanın kendini zorunda hissederek meditasyona oturması şu anda çok saçma geliyor ama bir süre bu uygulama bu şekilde devam etti.
Derken, hayatımın en kötü depresyonu gelip kapıyı çaldı. Hayatımın en kötü kararlarını verip en yakınımdakileri üzdüğüm hatırlamak bile istemediğim bir döneme girdim. Meditasyonlarımı yapmaya devam ediyordum. Dört ay sonra meditasyon kampına bile gittim. Ama yanlış hatırlamıyorsam yedi ay kadar sonra tamamen bitirdim. Çünkü hiçbir yarar sağladığını düşünmüyordum. Sanki büyük bir beklentiyle meditasyon yapmak üzere oturuyor, sonra yirmi dakikayı doldurup kalkıyordum. Bunun yanında hissettiğim öfke de cabasıydı. Bu süreçte eğitmen hanım beni arayarak nasıl gittiğini sordu. Samimiyetle olanları anlattım. Çok üzüldüğünü, meditasyonun işe yaramaması gibi bir durumun söz konusu olamayacağını, yapmaya devam etmem gerektiğini söyledi. Bir gün gelecek acılarım, öfke ve depresyonlarım son bulacaktı; mükemmel sağlığa kavuşacak, yaratıcı ve mutlu olacaktım. Meditasyonlara tekrar başladım. Artık zihnim eskiden olduğu gibi yirmi dakika boyunca sancı çekmiyor, bazen uyku ile uyanıklık arasında güzel bir ara bölgeye gidiyordum. Ağlamalar, depresif haller bitti. Ama TM öğretmenimin söylediği şeyler hiç olmadı. Ben zaten artık bir yöntemin insanın hayatına böyle mucizeler getireceğine inanan biri değilim. TM benim bunu anlamama yardımcı oldu diyebilirim.

Bu “eşsiz” deneyimi yaşadıktan sonra TM ile ilgili birçok okuma yaptım. Hepsi İngilizce web sayfaları ve bloglardı. Eski TM uygulayıcılarının örgütlenerek organizasyonla ilgili deneyimlerini paylaştıkları siteler mevcut. Bu sitelerde belli başlı şu argümanlar var: 1) TM bir tarikattır. Birçok tarikatta rastlanan gizlilik, sorgulamama gibi unsurlar burada da mevcuttur. 2) Meditatörlere verilen (satılan) mantranın kişiye özel sır bir formülle elde edildiği doğru değildir. Sınırlı sayıda mantra yaşına göre insanlara verilerek birtakım önlemlerle paylaşılması yasaklanır. 3) Kişilere verilen mantra Hint inanç sistemindeki şeytanların adıdır. 4) TM kâr amacıyla kurulmuş bir organizasyondur, bunu yaparken insanları aldatarak paralarını alır. Uygulayıcı olarak gördüklerime, işittiklerime ve okuduklarıma dayanarak soruları tek tek yanıtlamaya çalışacağım.
 TM uygulamalarına ilişkin birçok sözde çalışma var. Ama bu çalışmaların kontrol grupları meditasyon yapanlar değil yapmayanlar. 

TM bir tarikattır iddiasını çok akla yatkın bulmuyorum. Meditatör olarak eğitim aldığım dönemde bir kere bile bir grubun/oluşumun içine çekiliyormuşum hissine kapılmadım. Bir yerlere davet edilmedim, kampa gittiğimde karşılaştığım insanlar tarikat üyeleri değil aklı selim sahibi, son derece entelektüel, neşeli, hoş insanlardı. TM’nin çok popüler olduğu 1970’li yıllarda özellikle ABD’de böyle tarikatımsı oluşumların olabileceğini internet üzerinden takip ettiğim bazı sitelere dayanarak teslim ediyorum. Ancak en azından Türkiye’deki uygulamanın tarikatvari bir oluşum olmadığını temin edebilirim.
Mantranın kişilere özel olmadığı, doğum tarihine (yılına) göre verildiği iddiası ise doğru bir iddiadır. TM ile ilgili kaynaklarda kişiye özgü mantranın belirlenmesinin çok önemli olduğu, mantranın titreşiminin kişiye uygun olması gerektiği, bunu anca deneyimli bir TM eğitmeninin yapabileceği vurgulanır. Ancak TM eğitimi aldığınızdaki yaşınıza göre listeden bahtınıza çıkan mantra verilir. Bu iddiayı test etmek çok kolay. TM’nin kullandığı bütün mantralar eski bir TM’ci tarafından ifşa edildi. Dileyen internetten bu listeye (hatta listelere – birden çok kişi ifşa etti) erişebilir. İnsanları mantrayı paylaşmaktan men ederek de bu gizlilik sağlanmış olur.
Sonraki iddia bu mantraların şeytan adları olduğuna ilişkin tamamiyle mesnetsiz bir iddia. Tam aksine, TM mantraları anlamlı sözcüklerden oluşmaz. Bu bizzat TM öğretisi içinde belirtilen bir durumdur. Zihnin meditasyon esnasında herhangi bir anlama/kavrama sabitlenmemesi için mantra anlamsız bir sözcük olarak belirlenmiştir.
Burada saydığım son iddiayı, yani TM’nin kâr amaçlı bir oluşum olup olmadığını evet/hayır şeklinde tartışmaktan çok konu hakkımdaki düşüncelerimi paylaşarak cevabı okuyucuya bırakmayı tercih edeceğim. Çok istesem de hiçbir yerde bulamadığımdan dolayı izleyemediğim 2017 Alman yapımı David Wants to Fly adlı filmin basından takip ettiğim kadarıyla çok ciddi iddiaları var. Filmde David Lynch hayranı bir başka David, Lynch’e olan hayranlığının da motive etmesiyle TM’nin peşinde hareketin ortaya çıktığı topraklara gider ve hakikatle karşılaşır. Hakikat TM’nin beyin yıkayan, para odaklı bir oluşum olmasından başka bir şey değildir. Benim bu soruya cevabım ise şöyle: TM çeşitli meditasyon türleri içinde “mantra meditasyonu” dediğimiz yöntemi öğretmektedir. Mantra meditasyonu bir mantranın düşünülmesi ya da içten tekrar edilmesi şeklinde gerçekleşir. TM, meditasyonu markalaştırarak, bu tip meditasyonun öğretilmesini tekeline almış bulunmaktadır. Mantranın kişiye özel tasarlandığı şeklindeki hikâyeden tutun da meditatörlerin yaptığı inisiyasyon seremonisine, özel görüşmelere kadar her ritüel bu miti destekler. Bu şekilde, mantra meditasyonunun öğretimi küçük bir seçkin grubun özelinde bulundurulmuş olur. Meditasyon öğrenmek için gelenlere yoğun bir eğitim verilerek meditasyon sonucu hayatlarının iyi yönde radikal bir şekilde değişeceğine, sağlıklarına kavuşacaklarına dair en hafif tabirle “ikna” diyebileceğim bir süreç yaşatılır. Sonrasında günde toplam 40 dakikalık bir meditasyon dönemi başlayacaktır. Eğitimlerde sıkça yinelenen kurallardan biri de meditasyonların asla ve asla aksatılmamasıdır. Günde 40 dakika boyunca meditasyon yapan birinin başka meditasyonları deneyimleme gibi bir şansı zaten olmayacaktır.
Peki, bütün bunlar niye? Yani TM hareketi içindeki kişiler birer şarlatan mı? Tamamen kişisel olacak yanıtım bu kimselerin çoğunun iyi niyetli kimseler oldukları yönünde. TM’nin bir başka iddiası dünyada ne kadar çok insan meditasyon yaparsa dünya barışına o kadar yaklaşılacağı yönünde (Hatta bazen maille yoluyla iletilen mesajlarda dünya barışı için meditasyon yapacak sidha’lar yararına bağış talep ediliyor. Konu hakkında en yaygın karşı-argüman ise madem dünya barışına hizmet edecek, neden TM yöntemi öğretmek için dünya kadar para istiyor şeklinde.).  Ben şahsen oluşumun içindeki birçok kimsenin tamamen iyi niyetle bu idealin peşinde gittiklerini düşünüyorum. Belki bazıları için de TM sadece bir gelir kapısıdır. İşin gerçek yüzünü bilen maalesef çok az kimse var.
Yazımın en sonunda lafı dolandırmadan bir tavsiyede bulunacağım. Kendi yazdığım gibi bir yazıyı okumuş olsaydım TM’ye başlar mıydım, büyük ihtimal hayır. Günde 40 dakika meditasyon yapmak, hangi meditasyon olursa olsun, zaten -mucizeler değil ama- harikalar yaratır. Günde 10 dakika meditasyon yapmak bile harikalar yaratır. Benim tavsiyem meditasyon teknikleriyle ilgili güzel bir başvuru kaynağı bulmanız. Son zamanlarda adı çok daha fazla duyulmaya başlanan mindfulness akımı da örneğin, hiçbir grubun tekelinde olmayan, hayatın her alanına dokunan bir varoluş biçimi. Mindfulness’ı birbirinden güzel yazılmış kitaplardan okuyabilir (Eckhart Tolle'yi şiddetle öneririm.), videolardan takip edebilirsiniz. Aynı şekilde zikir de bir meditasyon biçimidir. Kendinizi Müslüman olarak tanımlıyorsanız zikir çekebilirsiniz. Dinamik meditasyonlar da mevcuttur. Hepsi benzer şekilde işe yarar. İşin en güzeli, onlarca, yüzlerce çeşit meditasyondan size en uygun olanlarla flört edebilir, keyfini çıkarabilirsiniz.

11 Aralık 2017 Pazartesi

TİBET'İN GENÇLİK PINARI





Adını ilk defa bir dost meclisinde duymuştum. Enerjimi yükseltmem için bu kitabı okuyarak bahsedilen asanaları yapmamı tavsiye eden çok sevdiğim ve saydığım bir büyüğümdü. Kendisi de düzenli olarak uyguluyordu. Ama bana hareketler ve sonuçları hakkında bundan daha fazla bir açıklama yapmadı. “Bu hareketleri yapmaya başla, vücudundaki enerji dengelenecek.”
Kitabı hemen edindim. İki ciltten oluşan kitabın ilk cildi incecikti. Elime aldığım gibi bitirmiştim. Yazanlar benim için akıl sınırlarını zorlayan şeylerdi. Emekli bir İngiliz Subayı bizzat Tibet’e giderek bu kadim bilgiyi öğrenmiş ve büyük sırrı batıya tanıtmıştır. Bu esnada kendi de hareketleri yaptığı için Tibet dönüşü arkadaşlarının tanıyamadığı derecede gençleşmiş, sırrı paylaştıktan sonra da ortadan yok olmuştu. Hareketlerin kökenine ilişkin açıklamaları bir spekülasyon olarak kabul ettim. Benim için önemli olan tavsiyeyi aldığım kişiye olan güvenimdi. Bu nedenle aklıma yatmayan şeyleri zihnimin bir kenarına koydum ve hareketleri yapmaya başladım. Aynı sebepten dolayı yazı boyunca “Tibetan rites” ‘Tibet ayinleri’ şeklinde zikredilen hareketler için “asana”, “egzersiz” ve “hareket” gibi daha nötr kelimeler kullanmayı tercih ettim. 
Tibet’in Gençlik Pınarı egzersizleri beş asanadan oluşuyor. Aslında altıncı bir asana daha var. Ama bu asanayı yapmaya karar vermeden önce hayatınızda cinsellikten feragat etmeniz gerekiyormuş. Eğer bu karar doğrultusunda altıncı asana da uygulanırsa hareketlerin etkisi daha artıyormuş. Ritüele başlamanın en önemli şartı hareketleri düzenli yapma konusunda tutarlı olmanız. Haftada en fazla bir kaytarma kabul edilebiliyor. Daha fazla yapıldığı takdirde beklenen etkinin sağlanamadığı ifade ediliyor. İster sabah ister akşam uygulanabiliyor. Genellikle öğle saatlerinde yapılmasındansa sabah o da mümkün değilse akşam yapılması tavsiye ediliyor. Beş hareketi günde üçer kez yaparak başlıyorsunuz. İlk hafta hareketlerin yapılması iki-üç dakika sürüyor. Bir hafta boyunca bu şekilde devam ettikten sonra ikinci hafta tekrar sayısını 5’e çıkarıyorsunuz. Sonraki hafta 7, 9, 11 diye ikişer artarak gidiyor ve onuncu hafta 21 tekrar yaparak tekrar sayısını sabitliyor ve bu şekilde devam ediyorsunuz. Her bir hareketin 21’er kere yapılması günde yaklaşık olarak 15 dakika alıyor.

Hareketlere başladığım bir Nisan ayıydı. İlk birkaç hafta azimle hareketleri yapmaya devam ettim. Ama samimiyetle itiraf edeyim, bariz bir fayda beklemeden yaptım. Tavsiye eden kişinin andığı genel faydanın dışında internet üzerinden araştırma yapmadım. Beklentiye girmedim. Zaten hareketlerin hepsi bana kendimi çok iyi hissettiriyor, vücudumu esnetiyordu. İlk belirgin etkiyi anksiyetemi kontrol altına alabildiğimde fark ettim. Sevdikleri için sürekli bir endişe taşıma halinde olan ben, artık aklıma kötü şeyleri getirmiyordum. Ancak bunu hareketlere bağlamam birkaç gözlemden sonra olacaktı. İkinci doğrudan etki migren ataklarımın aniden sona ermesiydi. Yıllardan beri ayda beni en az iki kere ziyaret eden migren nöbetlerin üç-dört gün sürüp o günleri zehrettiği zamanları hatırlıyorum. Tibet’in gençlik pınarı hareketlerini düzenli yaptığım bir buçuk yıl içinde sadece bir kez, 14 kilometrelik bir trekking parkurunu tamamlayım derken bedenimi susuz bırakınca migren atağı geçirdim. Hareketleri yapmaya başladıktan sonra bir muazzam etki daha gerçekleşti. Genellikle dans etme konusunda utangaç ve bastırılmış bir tip olan ben içimde büyük bir dans etme arzusu hissetmeye başladım. Kapı gıcırtısına piste fırladığım bir dönem böyle başlamıştı. 
Bu arada hareketlere öyle büyük bir minnet duyuyordum ki atlamak zorunda kalmak içimde bir çeşit ihanet duygusu yaratıyordu. Sağlıklıysam ve evdeysem bir sıkıntı yoktu. Ama ya otellerde kalmak zorunda olduğum zamanlar? Uzun süreli kalışlarda yanımda büyükçe bir plaj havlusu getirerek sorunu çözüyordum. Ama bu arada çok vahim bir hata yaptım. Otel odasının zemininin hijyenine güvenmediğim için yukarı bakan köpek hareketini yatağın üstünde yapayım derken sol bileğimde kocaman bir fındık belirdi! Bu sorunu nasıl çözdüğümü ilerleyen zamanlarda nöral terapiyle ilgili yazımda ele almayı arzu ediyorum. 
Hareketlerin uygulanmasında en önemli uyarı bedeni zorlamamak. Örneğin ilk hareket olan dönme hareketi baş dönmesine yol açıyorsa bir kez yapılıp bir sonraki harekete geçilebilir. Yukarıda andığım ve tamamen benim hatam olan durum haricinde ben bu hareketlerin büyük faydalarını gördüm. İnternette ufak bir gezinti yaparsanız benim gibi fayda görenlerin yazdığı birçok yazı bulacaksınız. Hareketlerin ağaran saçları yeniden eski renginde çıkartmaya başladığına ilişkin de ifadeler var. Güvendiğim bir yakınım, arkadaşının annesinin hareketleri yapmaya başladıktan sonra saçlarının beyazlamasının durarak yeni saçların eski renginde gelmeye başladığını söylemişti. Çevremde bu hareketleri yaymaya çok gayret ettim. Ağır bir depresyon geçirmekte olan arkadaşım (kendisi de bir skeptik) birkaç hafta uygulamadan sonra ruhen ve bedenen kendini mükemmel hissettiğini söylemiş ve “Plasebo bile olsa harika bir şey!” demişti. 
Bu hareketlerin çalışma ilkesi plasebo mu yoksa bilimsel ya da spiritüel bir açıklama var mı, ben bilemem. Benim durumumda plasebo etkisi olması çok muhtemel değil. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi hareketleri yapmaya bir beklentiyle başlamadım. Birkaç hafta sonra gerçekleşen Ancak Tibet’in Gençlik Pınarı’nın ikinci cildinde hareketlerin neden çok etkili olduğuna ilişkin argümanlar var. Bu beş hareketin kadim bir bilgi olduğu ve Tibet’in dağlarından binlerce yıl sonra indiği belirtildikten sonra her bir hareketin vücudun önemli enerji yollarını stimüle ettiği yazılıyor. Örneğin hareketlerden üçüncüsü tiroid hormonunu dengelemek gibi bir işleve sahip. Bununla birlikte yeme alışkanlıklarına ilişkin bazı tüyolar da verilmiş. Öğünlerde çok fazla türde yemeği birbirine karıştırmamak gibi tavsiyeler var.  
Kısacası, günde sadece 15 dakikanızı ayırarak vücudunuza bir iyilik yapmak istiyorsanız bu beş hareketi şiddetle tavsiye ediyorum. Bedeninizi zorlamadığınız ya da benim gibi çok yumuşak zeminde denemediğiniz sürece faydalanacağınızı düşünmekle birlikte hareketler için güzel bir yergi kaleme alan Prof. Dr. Tunç Alp Kalyon’un kişisel web sitesindeki yazısına muhakkak bir göz atmanızı öneririm.

 


TRANSANDANTAL MEDİTASYON (2)

TRANSANDANTAL MEDİTASYON (2) Bu yazıyı, her dakikası zor geçen bir yılın ardından bloğa yeniden yazmam için beni harekete geçiren pos...